Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam22
Toplam Ziyaret149902

"Dedelerimizin yazdıklarını okuyamaz olduk" savı

Yazı devrimi karşıtlarının sıkça "Dedelerimizin yazdıklarını, hatta mezartaşlarını bile okuyamaz olduk. Yazı devrimi bizi tarihimizden kopardı" savlarını yinelerler. Yanıtlayalım...

Bugün üşengeçliklerinden dedelerinin mezartaşlarını veya eski yazıyla yazılmış yazıları okuyamayanlar olduğu doğrudur. Ancak tek nedeni üşengeçliktir. Çünkü bir abece öğrenmek güç değildir ve çok sürev almaz. Evde kendi başına bile öğrenilebilecek bir nendir. Sanki sık sık büyük büyük dedelerinin mezarına gidiyormuş gibi, dedelerinin mezartaşlarını okuyamadıklarını söyleyenler veya sanki kendileri birer tarihçi uzmanmış gibi tarihi belgeleri okuyamıyoruz diye veryansın edenler, bu üşengeçliklerini gözleyebilecekleri ve aynı zamanda Atatürk düşmanlıkları için bir bahane bulmuş oldular. Oysa eski yazıyı öğrenseler bile okuyamayacaklarını bilmiyorlar. Çünkü okuyabilmeleri için Arapça ve Farsça da bilmeleri gereklidir. Çünkü o dönemde yazı dili ve konuşma dili bambaşka idi.

İşin ilginç yanı, bu savı ileri sürenler de bugün yeni yazı ile yazmakta, yeni yazı ile yazılmış yazıları okumaktadır. Din yapıtları bile bugün yeni yazı ile basılmakta ve yeni yazı ile yazılmış binlerce betiklik (kitaplık) bir dinsel betikler belgeliği (arşiv) oluşmuştur. Arap yazısını taban alan eski yazıyı kullandığımız yaklaşık bin yıllık süre içinde, bilimsel veriler bize yaklaşık olarak yalnızca 30.000 (otuz bin) betik (kitap) yazıldığını göstermektedir. Demeli, bütün bu gürültü otuz bin betik için çıkarılmaktadır. Oysa, bugün bir yılda basılan betik sayısı bile bundan çoktur. Örneğin; yalnızca 2012 yılında resmi belgelere göre Türkiye'de 42.337 (kırk iki bin üç yüz otuz yedi) betik basılmıştır. Söz konusu otuz bin betiği günümüz abecesine çevirmek hiç de zor değildir. Üstelik, bu betiklerin çoğu zaten çevrilmiştir. Geriye okunmamış, yeni yazıya dönüştürülmemiş yapıt neredeyse hiç kalmamıştır. Bu durumda bu savı ileri sürenler neyin kaygısını gütmektedirler?

Bugün dedelerinin yazdıklarını okuyamadığından yakınan kişilerin, Arap yazısı tabanlı bir yazıya geçtiğimizde Göktürk yazısı ile yazılmış yazıları okuyamadığımız gerçeğini unutuyorlar. Oysa şimdilik resmi bilgilere göre bulunan en eski Türkçe yazı M.Ö. 5. yy'dan kalmadır. 9. yy'da bile Uygurlar bu yazıyı kullanıyorlardı. Demeli en az 1500 yıl boyunca kullandığımız (daha çok olduğunu düşünmemek için bir nedenimiz yok) bir yazı değişip de Arap yazısını taban alan bir yazı geldiğinde "geçmişimizden koptuk" diyenler olmuş mudur? Bu kopuşa sessiz kalan, ancak bin yılı bile bulmayan ve bize ait olmayan bir yazıyı değiştirdik diye "dedelerini" (kendi Arapça deyimleri ile "edcadını") birden anımsayanların gerçek amaçlarını sorgulamak gerekmez mi?

90 yıla yakın bir süredir kullandığımız abecemiz ile bir yılda bile bin yılda olduğundan daha çok yapıt vermiş durumda iken, 1928'den öç almak isteyenlerin gerçekleri bilmediği veya bilerek görmezden geldiği açıktır.

Hasan Şahin KIZILCIK


https://www.facebook.com/turkcenindirilishareketi?hc_location=stream


Yorumlar - Yorum Yaz